-
1 avoir
Iv t1 sahip olmak2 caractéristique bir özelliği olmak3 bir şey hissetmek◊4 fam aldatmak5 avoir à (avec inf.) bir şeyi yapmak zorunda olmak◊J'ai à te parler. — Seninle konuşmam gerek.
6 en avoir après / contre birine kızmakIIv auxyapma, etme fiilinin geçmişinde kullanılır◊Je les ai entendus. — Onları duydum.
v impers1 il y a var◊Il y a plusieurs possibilités. — Birçok olasılık var.
2 il y a bir kaç zamandır◊Elle est arrivée en France il y a six mois. — Fransa'ya altı ay önce geldi.
3 qu'est-ce qu'il y a ? fam ne var ? ne oluyor ?4 il n'y a qu'à fam yap olsun◊Il n'y a qu'à lui demander s'il vient. — Gelip gelmeyeceğini sormaktan başka çözüm yok.
5 il n'y a pas de quoi bir şey değilIVn mcrédit alacak [aɫa'ʤak] -
2 dominer
Iv t1 maîtriser hakim olmak2 être plus fort üstün olmakIIv i1 être le plus fort ağır basmak◊Le goût de la cannelle domine. — Tarçın tadı ağır basıyor.
2 être au-dessus hakim olmak◊La ville domine la mer. — Kent denize hakim.
-
3 être
Iv i1 indique l'état bir şeyin hali2 être à qqn birinin olmak◊Ce sac est à moi. — Bu çanta benim.
3 aller (au passé) gitmiş olmak◊J'ai été à New York deux fois. — New York'a iki kere gittim.
4 être pour / contre qqch bir şeyden yana olmak5 c'est... / ce sont... -dir◊C'est mon ami. — O benim arkadaşımdır.
◊Ce sont mes livres. — Bunlar benim kitaplarımdır.
6 est-ce que... acaba7 il était une fois... bir varmış, bir yokmuş...IIv aux◊Elle est partie. — Bayan gitti.
◊Nous nous sommes retrouvés dans un café. — Bir kahvede buluştuk.
n m1 varlık [vaɾ'ɫɯk]◊2 kimse ['cimse] -
4 maîtriser
-
5 point
n m1 endroit yer, nokta [nok'ta]2 faire le point durumu irdelemeka bir arabanın olduğu yerde saymasıb ölü noktada olmak4 mettre au point ayarlamak, düzenlemek5 être au point hazır olmak◊Le système est au point. — Sistem hazırdır.
6 être sur le point de (avec l'inf.) -mek üzere olmak7 derece [deɾe'ʤe]8 couture dikiş biçimi9 unité gagnée puan ['puan]10 en fin de phrase nokta [nok'ta]◊11 du "i" et du "j" "i"nin, "j"nin üstündeki nokta12 sujet nokta [nok'ta]◊C'est un point important. — Bu önemli bir noktadır.
13 point de vuea bakış açısıb fikir [fi'ciɾ]14 point commun ortak nokta15 à point orta pişmiş -
6 se rendre
v pr1 gitmek2 teslim olmak◊Ils se sont rendus. — Teslim oldular.
3 ne plus s'opposer karşı koymamak4 devenir olmak -
7 revenir
v i1 dönmek◊Il n'est pas revenu. — Dönmedi.
2 dönmek◊Je reviens dans un instant. — Biraz sonra dönüyorum.
3 apparaître à nouveau yeniden görünmek◊Le soleil revient. — Güneş yeniden görünüyor.
4 à la mémoire de hatırlamak◊Son nom me revient. — Adını hatırlıyorum şimdi.
a bir konuya dönmek◊Je voudrais revenir sur un point. — Bir noktaya yeniden dönmek istiyorum.
b tersini yapmak6 revenir sur ses pas geri dönmek7 revenir à qqch bir şeye yeniden dönmek◊Revenons à notre sujet. — Konumuza dönelim.
8 être égal aynı değerde olmak◊Cela revient au même. — Bu aynı şey demektir.
9 -(y)e mal olmak◊Le voyage nous est revenu à 800 euros. — Yolculuk bize 800 euroya mal oldu.
10 faire revenir qqch yağda öldürmek11 revenir à qqn birinin olmak◊Cet argent lui revient. — Bu para onun hakkı.
-
8 s'occuper
v pr1 faire meşgul olmak◊Il ne sait pas s'occuper. — Vakit geçirmeyi bilmiyor.
2 prendre soin biriyle meşgul olmak -
9 se présenter
v pr1 se faire connaître kendini tanıtmak2 aller başvurmak, gitmek3 se proposer aday olmak4 avoir un aspect biçiminde olmak -
10 supporter
Iv t1 résister à dayanıklı olmak2 tolérer -(y)e katlanmak, tahammül etmek3 soutenir destek olmak◊La charpente supporte le toit. — Çatı dama destek oluyor.
4 assumer -i yüklenmekIIn m fpersonne qui encourage taraftar [taɾaf'taɾ] -
11 tomber
v i1 chuter düşmek2 düşmek3 devenir olmak4 laisser tomber fam terketmek5 tomber sur qqn, qqch biriyle karşılaşmak6 se calmer düşmek◊Le vent tombe. — Rüzgâr düştü.
7 à telle date -e raslamak◊Noël tombe un mardi cette année. — Noel bayramı bu yıl Salı gününe rastlıyor.
8 tomber bien / mal kötü zamanda gelmek◊Tu tombes mal, je dois partir. — Kötü zamanda geliyorsun, gitmem gerek.
9 assaillir -a raslamak10 yapmak, olmak, bulunmak -
12 appartenir
-
13 avance
n f1 progression ilerleme2 distance yol almak3 dans le temps önde olmak♦ à l'avance / d'avance / en avance erken4 argent avans [a'vans]5 avances yanaşmak -
14 chargé
-
15 chargée
-
16 dépendre
v i1 bağlı olmak◊Cela dépendra du temps. — Bu havaya bağlı.
♦ ça dépend belli olmaz2 appartenir bir bütünün parçası◊Ce terrain dépend de la commune. — Bu arsa beldeye bağlıdır.
3 bağlı olmak -
17 détenir
-
18 devenir
v i1 se transformer olmak◊Il deviendra médecin. — Doktor olacak.
◊Ils sont devenus amis. — Onlar arkadaş oldular.
2 être olmak -
19 devoir
Iv t1 être obligé ödev [œ'dev]◊Il doit partir. — Gitmek zorunda.
◊Tu devrais le savoir. — Bunu bilmen gerekir.
◊Tu aurais dû m'appeler. — Beni çağırmalıydın.
2 être nécessaire gereklilik [ɟeɾecli'lic]◊J'ai dû l'aider. — Ona yardım etmem gerekti.
3 possibilité olasılık [oɫasɯ'ɫɯk]◊Tu dois te tromper. — Yanılıyor olmalısın.
◊La tarte doit être cuite maintenant. — Turta artık pişmiş olmalı.
4 avoir l'intention niyetli olmak◊Elle doit venir cet été. — Bayan bu yaz gelmeye niyetli.
5 avoir à payer borçlu olmak◊Je lui dois trente euros. — Onu otuz euro borçluyum.
6 avoir grâce à -e borçlu olmak◊Je lui dois la vie. — Ona hayatımı borçluyum.
IIn m1 obligation görev [ɟœ'ɾev]◊Il n'a fait que son devoir. — O sadece görevini yaptı.
2 exercice okul ödevi -
20 faire
Iv t1 fabriquer yapmak2 mesurer ölçüm değeri◊Cette table fait deux mètres de long. — Bu masa iki metre uzunluğundadır.
◊Ça fait vingt euros. — Yirmi euro ediyor.
3 égaler eder [e'deɾ]◊Deux et deux font quatre. — İki, iki daha dört eder.
4 exécuter bir şey yapmak5 effectuer meşgul olmak◊Je ne sais pas quoi faire. — Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
6 accomplir gerçekleştirmek7 avoir comme activité bir faaliyet, bir iş yapmak8 neden olmak◊Ce gâteau fait envie. — Bu pasta arzular uyandırıyor.
◊Ces vacances m'ont fait du bien. — Bu tatil bana iyi geldi.
♦ cela ne fait rien bir şey değil9 avoir comme aspect yapmak10 davranış [davɾa'nɯʃ]11 exprimer ifade etmek12 yol almak◊Nous avons déjà fait vingt kilomètres. — Şimdiden yirmi kilometre yol aldık.
IIv iyapmak, etmek◊Il a bien fait. — İyi etti.
◊Vous feriez mieux de rentrer. — Evinize dönseniz dha iyi edersiniz.
v imperszaman veya iklim gösterir◊Il fait nuit. — Gece oldu.
◊Il fait beau. — Hava güzel.
IVv auxcauser (suivi d'un inf.) neden olmak◊Fais-moi penser à lui téléphoner. — Ona telefon etmemi hatırlat.
См. также в других словарях:
olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… … Çağatay Osmanlı Sözlük
içeride olmak — 1) zarar etmiş olmak, borçlanmış olmak 2) hapishanede olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş olmak — 1) küçük bir işte de olsa başta olmak, sözü dinlenir bir kimse olmak 2) önde gelmek, lider olmak Hep baş olmaya bakarız ve olduktan sonra nasihat veririz. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri olmak — 1) uygun olmak 2) sırası, uygun zamanı olmak 3) saygınlığı olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
raci olmak — (A. T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
ayan olmak — belli olmak, bilinir olmak Onun duru aydınlığında alın yazımızın en çapraşık satırları, bize, birdenbire ayan oluverir. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
dahli olmak — (bir işte) bir işe karışmış olmak, bir işte parmağı olmak Yok, paşa kardeş, bu zaferde benim dahlim yok. F. F. Tülbentçi … Çağatay Osmanlı Sözlük
dut gibi olmak — 1) çok sarhoş olmak 2) utanmak, mahcup olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ehil olmak — ustalaşmak, uzman olmak Dikkat ettim, bu adamda, her işte ehil olmak merakı var. Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
ense kulak yerinde olmak — tkz. 1) iri yarı olmak 2) kelli felli olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
formda olmak — gerekli güç ve yeteneklere sahip olmak Güreşçilerimiz formda olmak zorundadır … Çağatay Osmanlı Sözlük